Kürt Politikasının Evrilmesi
Fehim Güler 18 Haziran 2011
fehim.guler@gmail.com
Bu Büyük Kürdistan hayali Batılıların ve de İsrail'in kurulmasını hedeflediği bir ülke ise halkı olan bir devlet olması akla gelmektedir. O zaman Irak'taki insanlar böylesine bir devlette yaşadıkları için huzurlu olmaları gerekmektedir. Türkiye'de yaşayan Kürtler, kendilerini Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde ve Kürt Türkleri olarak adlandırılmak istiyorsa ve bu anlamda da BDP'ye oy vermemişlerse Büyük Kürdistan bu insanlarımıza bir mana ifade etmeyecektir. Türkiye'nin izleyeceği politika toplumun genelini mi, yoksa fikirleri keskinleşmiş uç insanların ve uçuk düşüncelerini mi tatmin ve memnun etmelidir?
Tarihte Rusya'nın II nci Dünya Savaşı sonrası kısa süreli yaşayan Mahabad Kürt Cumhuriyeti ile 2003 den bu yana varolan Kuzey Irak Bölgesel Hükümeti Kürtlerin devlet deneyimlerindendir. Afganistan benzeri bir Kıtaiçi Devlet olma özelliğinden öteye geçemeyecek bir devletin yaşaması mucizelere bağlıdır.
Bu sebeple ABD, Kuzey Irak'ı Türkiye Cumhuriyetinin himayesinde veya Türkiye ile birleştirilmesi düşüncelerini de taşımaktadır. Bu da bizdekiler yeter, istemez sizde kalsın diye cevaplanmış olması akla yatkındır.
Bu manada, sınırların değişmezliğini kural olarak sözde benimseyen, ancak realitede Yugoslavyanın dağılmasına sebep olan ve orada burada ayrılıkçı faaliyetleri desteklemeyi devlet politikası haline getirmiş Batılı Devletler mikro devletleri daha fazla sever haldedirler. Körfez Ülkelerinin de küçük devletler şeklinde oluşması 'Onların böyle daha kolay yönetilebilir olmasındandır.
Bölge ülkeleri olan Türkiye, İran , Irak ve Suriye'nin ortak bir Kürt politikası tarih boyunca olmamiştir. Halbuki onları parçalanmaktan koruyacak politika ortak Kürt politikasının konsept taşlarıdır. İran ve Suriye'nin arayüzeyini oluşturan Şii eksenli yönetim biçimleri bu iki ülkeye birbirleri ile koşut politika uygulamalarına şans verebilir. Ancak, Türkiye'nin geçmişte Salmas, Urumiye ve Irak sınırı boyunca uzanan Zağros Dağlarındaki PKK ve PJAK kamplarına etkili bir ''Ayaklandırmaya Karşı Koyma Harekatı '' yürütemedikleri, hatta bir dönem İran'ın sinsi politikaları ve PKK'yı destekleyen stratejilerini görmüşüzdür. Ne zaman ki ABD'nin 2003 yılında Irak'a müdahalesi ve İran'ın hem Irak, hem de Afganistan üzerinden Nükleer Silahların Üretilmesini önleme stratejisinden sonra İran bölgede yalnızlığının farkına varmıştır. Birleşmiş Milletlerin ambargo kararı ve ABD 'nin İran üzerinde sıkı denetim angajmanı nedeniyle İran Türkiye ile yakınlaşma ve çıkar işbirliğine gitme eğilimine gitmiştir. Irak'a gelince kendi evinin içindeki devlet olamama ve iç istikrarı sağlamadan çok uzaklarda bulunan Irak'ın ABD damgalı yönetiminin Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin oluşumuna bile engel olamamış olduğu bir kocaman gerçektir.
Sonuçta tüm Kürdistan'ın parçalarını coğrafyalarında barındıran Türkiye, İran, Irak ve Suriye ayrı ayrı Kürt Ayaklanması sorunu ile başları beladadır. Bu dört ülke bu belaları da göre göre başlarına musallat etmişlerdir. Zamanında karşılıklı Çalışabilirlilik ve İşbirliği politikaları geliştirememişler ve ABD'nin Düşünce Kuruluşlarının ürettiği Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (BOP) senaristlerine boyun eğmişler ve hatta BOP Eşbaşkanlığı masalı ile de buna araç olmuşlardır. Türk Dış Politikası ve Devletin Üst Yönetiminin politik hatalarının sonucu bugünkü bölgesel konjönktür olmuştur. Bu anlamda halkın aymazlığından serzenişte bulunmak ta sorunun çözümüne katkıda bulunmayacaktır.
Bu babda, Büyük Kürdistan sarmalı veya korkusu ile başetmek yerine insan haklarına ve kişi temel hak ve hürriyetlerine dayalı hukuk devleti olmanın gereklerini yerine getirmek doğru yöntem olacaktır. Kişilerin hürriyet algısını, yargının ve adaletin mülkün temeli olduğu algısını, güvenlik güçlerinin huzur ve sukunetin kaynağı olduğu algısını bireylerin içinde hissetmesi geleceğin nasıl şekilleneceğinin işaretleri olacaktır. Demokratik değerlerin yükselişte olduğu ülke inşa etmenin ülküsünü yaşayamayıp içi boş sözcüklerinin arkasından sürüklenen insanların oluşturacağı toplum halk ve ulus olamaz, ancak ahali olabilirler. Bireylerin ve yurtdaşların inanç ve etnisiteleri ile değil, bilgi donanımı ve kültür zenginliklerine değer verilen gelişmiş toplum olma özlemlerimle...
Saygılarımla....
Fehim Güler 18 Haziran 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder