13 Şubat 2012 Pazartesi

Azerbaycan Milli Polikası ve Stratejisi




 Bizler yani Türkmenler (Oğuzlar)  Anadolu Türkmenleri ile Yaka Türkmenleri (Hazar Ötesi- Türkmenistan)  iki devlet bir millet temelinde yükselen Türk Dünyasının kurucu koç başlarıyız.  

Milli Politika ve Milli Stratejinin ana unsurlarının gerek Azerbaycan, gerekse Türkiye için uygulanabilir esaslar ve hareket tarzlarına dayalı olarak yasama organları ve yürütme organları (Hükümetler) içinde akademik anlamda çok iyi hazırlanması gerekmektedir.  Trans Kafkasya coğrafyasında yeralan Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan'ın kendi başlarına politika üretmeleri mümkün olmayıp bu politikalar Rusya, Türkiye, İran, Amerika ve hatta MİNSK Grubu Devletlerinin politikalarından son derece kolay etkilenmektedirler.  

Azerbaycan'ın kısa vadede Karabağ sorununu çözebilmesi bu sebeplerle kolay değildir.  Azerbaycan orta vadede kendi milli güçlerini teşkil eden ekonomisini güçlendirmeli ve refah seviyesini arttırarak bir cazibe merkezi haline dönüşmelidir.  Sonra Nahcıvan'ın siyasal varlığını sürdürebilmesi için İran'daki Güney Azerbaycan(Urumiye), Doğu Azerbaycan(Arbil) ve Batı Azerbaycan (Tebriz) ile ekonomik ilişkilerini geliştirmelidir.  Zira Nahcıvan'ın Ana Azerbaycan (Kuzey Azerbaycan) ile ekonomik ilişkilerinden daha kolay gelişme vaad etmektedir.  

Azerbaycan, tarihte kurulan Karakoyunlular ve Akkoyunlular Devletleri gibi büyük devlet olayı ön planda tutmalıdır.  Azerbaycan'ın dünya haritasında kalabilme koşulu ;
a. Kendi ırkdaşları ile ilişkileri arttırmak,
b. İranlı Azerilere iş imkanları sunmak ve çalışma izni vermek, 
c. Azeri Askeri Gücünü Türkiye ile birlikte kuvvetlendirmek, 
d. TURKSAT'lardan istifade ile Azeri TV kanallarını tüm Azeri nüfusuna yönlendirmek ve
e. Azeri Milleti üzerinde dil, tarih, ülkü ve kültür birliğini geliştirmeyi milli hedefi haline getirmekten geçmektedir. 

O zaman Azerbaycan geniş coğrafya ve stratejik derinlik kazanacaktır.  Karabağ sorunu o zaman indirekt yollarla belki de savaşsız çözülecektir. Ülke kaynaklarını ekonomi ve toplum öncelikli kullanmak daha rasyonel olacaktır.  Azerbaycan'ı 5-6 milyon değil 18-20 milyon nüfuslu kurulu ve gurbetteki İran Azerbaycanı ile birleşen bir  bütünlük içinde görmek ve mili stratejiyi bunun üzerine oturtmak gerekmektedir. 

Rusya'nın Trans Kafkasya'daki tarihi hegemonyasını sürdürmesi Abhazya'nın ve Güney Osetya'nın kontroluna ve Ermenistan'ın askeri güvenliğini teminden geçmektedir.  Minsk Grubu ile Rusya ve Fransa çözümden ziyade mevcut statünün sürmesini ve tarafları çatışmadan alıkoymak peşindedirler.  Onların bu stratejisinin arkasından dolaşmak ve bu stratejiyi boşa çıkarmak refah seviyesini arttırmak ve Büyük Azeri toplumu ile psikososyal ve ekonomik alanda bütünleşmekle gerçekleşecektir.  

Bir de Latin alfabesini ilk kabul eden Türk Devleti olan Azerbaycan yine Latin Alfabesinin kullanılmasını kabul etmiştir.  Ancak bu yenilikçe hareketin daha da ileriye taşınması ve x, q, e harflerinin yazımı ve milli eğitimde ortak politikalarla devam etmesinin gerektiğine de inanmaktayım. 

Yazdıklarım üzerinde Sayın Yazar'ın karşı yorumlarını almayı ve asıl olarak Azerbaycan'ın milli kuruluşlarında Milli Politika oluşturan makamlara bu yazımın ulaşmasını diliyorum.   Lütfen bu anlamda konuyu tartışmaktan çekinmeyin.  Zira uluslararası güven ve güven arttırıcı önlemlerin (GGAÖ) Stokholm Belgesi  ve Avrupa Silahsızlanma Konferansı ile Viyana Belgesi ile esasları çerçevesinde sürekli geliştirilmesi ve uluslararası anlaşmalardan doğan taahhütlere de sadık kalma zorunluluğunu da getirmektedir. 

Selam, sevgi ve saygılarımla.
Fehim GÜLER



7 Şubat 2012 Salı

Türkiye’nin Yargı Reformu Stratejisi




Fehim Güler 07 Şubat 2012

Adalet Bakanlığı Yargı Reformu Stratejisi Eylem Planı ile 2011-2014 Stratejik Planı Esasları içinde Ortaasya Dönemi Adalet Sistemi, Osmanlı Öncesi İslamın Etkisindeki Türk Devletlerinde Adalet Sistemi, Osmanlı Dönemi Adalet Sistemi, TBMM nin Kuruluşu ve Cumhuriyet Dönemindeki Adalet Sistemi yeralmıştır.  2006 yılından buyana AB aday ülke statüsü ile geçirilen süreç ise hiçbir şekilde yeralmamıştır.  Halbuki yargı alanında yapılanlar, yeni Anayasa yazımı ve Adalet Teşkilatında yapılan köklü değişikliklerin tamamının AB 'nden kaynaklanan dayatmalar ve TR İlerleme Raporu ile Türkiye'den Müzakere sürecinde tamamlaması istenen konulardır.  Türkiye AB'ye üye olma yolunda egemenlik haklarını kendi isteği ile paylaşmaktan yana siyasi iradesini koyarken Yargı Stratejisi içinde AB konularına değinmeyerek tam bağımsız ülke olma iradesini gösteriyorum şeklinde algı bozukluğunu yaratmaya hakkı da bulunmamaktadır.

Yargı Reformunun amacı ise AB veya çağdaş ülkelerin hukuk normları ve yargılama usullerine uyum sağlamak olduğu, böylece Atatürk'ün gösterdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak olarak ana amaç ortaya konmalıydı.  Avrupa Birliği Müzakerelerinde açılacak fasıl başlıklarından olan ve Yargı Stratejisinin temelini teşkil edecek olan Yargı Reformu ile ilgili Yargı ve Temel Haklar faslı ile Adalet, Özgürlük ve Güvenlik  faslı alanındaki çalışmalar Yargı Reformunun kendisi olacaktır.  (Bu fasıllar TC yargı reformu yasalarının çıkmayışı ve Türkiye hazır olmadığından açılamıyor) Ulusal Plan içinde yeralan ve TR İlerleme Raporunda açıklanan Adalet, Hak ve Özgürlükler ile Yargı Reformu konularında yapılacak yasal düzenlemeler daha hızlandırılmalıdır. 

Yargı Stratejisi Planında ''Adalet Bakanlığının HSYK’da temsil edilmesi  !!!!'' güçlü taraf olarak açıklanırken !!!!! ''  AB Uyum yasalarının çıkarılamamış olması '' ne zayıf tarafımızda ne de güçlü tarafımızda yeralmıştır. Ana hedefi AB Tam üyeliği olan bir ülkenin Yargı Reformunda bakış açısının AB Standartları olmadığı ve niyetin de bu olmadığı anlaşılmaktadır.  Ülkemizde Adli Polis Teşkilatının bulunmadığı ve bu sebeple Cumhuriyet Savcıları ile ortak çalışacak profesyonel adli polis eksikliği zayıf taraflarımız içinde dahi gösterilmemiştir. Buna karşılık Adli Kolluk gücünün işlevine uygun örgütlenememesi ''Tehditler'' başlığı altında yeralmaktadır. İhtiyaçların tam ortaya konulamamış olması Güvenlik, Yargı ve Demokrasi denkleminde açıklar oluşmasının kaynağını teşkil etmektedir.

Aynı Planda Ortalama Yargılama süresi ağır cazalar için 282-358 gün arasında olduğu belirtilmektedir.  Halbuki basında iddianamesi 3 yılda hazırlanmamış Ergenekon Davaları boy boy yeralmaktadır.  Örgütlü suçların sayısal artışından bahsedilmektedir.  Bu Türk Toplumunun eğilimlerinin değişmesinden değil, Türk Ceza Yasasında Örgütlü Suç tanımının değiştirilmesinden kaynaklandığı dahi farkedilmemektedir.  Örgütlü suç tanımı o kadar esnetilmiştir ki herkesin bu torbaya doldurulması adeta kolaylaştırılmıştır.

Yargı Reformunda Kanunla Kuruluşu onaylanmış İstinaf Mahkemelerinin kuruluş hedeflerinin gerçekleştirilmesine verilen öncalik bulunmamaktadır. Halbuki ülke çapında bu mahkemelerin 9 adet kurulmasının öngörüldüğü, bunların Yargıtay'ın işyükünü hafifleteceği ve Ağır Ceza hükümleri hariç 1 nci seviye mahkemelerinin Yargıtay işlevlerini göreceği ve böylece yargılama süresinin azaltılacağı planlanmıştı.  Yargı Reformu Stratejisi içinde İstinaf Mahkemelerinin önceliğinin 1 nci sıraya oturtulması Yargıtay iş yükünün paylaşımı ve Ağır Ceza Mahkemelerinin Yargılama Sürecini etkileyecek en yaşamsal bir projedir.

Adalet Hizmetlerinin iyileştirilmesi ve Yargı Reform çalışmalarında her projeye aynı önem ve aynı öncelik verilmesi projelerin tamamını sıradanlaştırack ve Yargı Stratejisi Planı hedefleri AB Müzakerelerinde belirlenmiş insan odaklı gelişme paterninin dışında kalacağı değerlendirilmektedir.  Yargı Reformunun ana ve tek amacı temel hak ve hürriyetlerin Anayasal güvence altına alınması , yargılamanın güvenililirliğinin sağlanması, bağımsız ve tarafsız yargı erkinin yasama erkine yargı ihtiyaçlarını tespit ve aktaracak mekanizmanın kurulması yönünde olmalıdır.

Saygılarımla
Fehim GÜLER
fehim.guler@gmail.com